29 Kasım 2010 Pazartesi

Capetown & Garden Route

Capetown oldukça geniş alana yayılmış bir şehir olduğu için, bir avrupa şehri gibi yürüyerek gezmeniz pek mümkün değil. Sağdan direksiyon olmasına rağmen çok kısa sürede alışacağınıza garanti ederek daha alana iner inmez araba kiralamanızı tavsiye ediyorum.
Capetown'da nüfus yaklaşık iki milyon kadar...Nüfusa göre şehir, yüz ölçümü olarak hayli geniş...Beyazların siyahlardan sayıca fazla oldukları bir Afrika şehri. Her ne kadar Nelson Mandela'nın eli değmiş olsa da hala siyahlarla beyazlar arasındaki beyazların lehine olan ciddi farkı hissetmemenize imkan yok. İngiliz ve Hollanda kültürlerinin harmanlanışını sıkça hissedeceksiniz. Daha uçaktan inerken şehrin güzelliğine hayran kalmamak mümkün değil, genelde şık yapılar, malikaneler ve gökdelenlerle son derece çağdaş ve zengin bir şehir göze çarpıyor ama arada yolunuzu kaybettiginizde  bir gecekondu mahallesinde barakalarla ve oradaki siyah halkla karşılaşmanız da mümkün...
GreenMarket
Capetown şehir Merkezi; Long Street, Green Market, St.Georges kilisesinin bulunduğu alanlardan halka halka genişleyerek deniz kıyısına kadar yayılmakta. Ancak downtownu görmeden dönmek büyük haksızlık olur. Her ne kadar kendinizi biraz tedirgin hissetseniz de; çantanıza dikkat ederek yürümeniz koşuluyla Long Streette yürümeli, Green Marketteki yerel el yapımı hediyelik eşyalarının satıldığı pazarı gezmeli (tablo, süs eşyaları, kap kacak, masa örtüsü, maskeler vs.), alışveriş edecekseniz mutlaka size teklif edilen fiyatın yarısına kadar pazarlık yapmalı ve biraz soluklanmak icin hemen Green Market'e bakan civardaki cafelerde oturup bir kahve yudumlamalısınız.


İrili ufaklı dağlık olan şehrin en ilginç görülmesi gereken atraksiyonlu yeri Table Mountain (MasaDağı). Masa şeklinde ve düz oluşundan bu ismi alan dağın manzarası bütün şehri ayaklar altına alıyor. Şehrin kuzey batısına düşen bu dağa teleferikle çıkılıyor ancak profesyonel dağcılar için tırmanma imkanı da var. Dağın tepesindeki manzara gerçekten büyüleyici...Ancak Table Mountain'e gideceğiniz gün havanın güzel ve açık olmasını mutlaka tercih etmenizde yarar var. Şehrin dört bir tarafını görmek hatta manzaranın tadını çıkarırken ordaki restaurantta yemek-içmek de tercihinize kalmış.


WaterFront
Şehrin kuzeyinde Waterfront diye adlandırılan en az yarım gününüzü alabilecek büyük bir kompleks var ki, burayı görmemek yazık olur. Kocaman dönme dolabı nerdeyse şehrin her yerinden size kendini gösterecek. Marinası, deniz kenarındaki birbirinden şirin iki katlı yapıları, alışveriş merkezi, Afrika işi el yapımı objeleri, pek çok güzel cafe, restaurant ve pubı mevcut. Hem gündüz hem gece görülmesini tavsiye ederim. Marinayı izlerken yemek yemek oldukça keyifli olacak. Waterfrontta gezinirken helikopter turu yapan şirketleri görüceksiniz. Bütçenizin uygunluğuna göre 15 dakikadan 60 dakikaya kadar alternatiflerden birini seçip, bu güzel şehre bir de tepeden bakmak çok keyifli bir deneyim olacak. Şehrin güneyine inerken kocaman bir stadyumu kaçırmanıza imkan yok ki, 2010 dünya kupası maçlarının bir kısmı da bu GreenPoint stadında oynandı.


Cuba Bar

Mama Africa
Capetown geceleri de bambaşka güzel...Eğer WaterFront’tan sıkıldıysanız, downtownda Long Street üzerinde pek çok alternatif mevcut. Arabanızı gideceğiniz mekana yakın olarak park etmeye çalıştıktan sonra, özellikle MamaAfrica’yi şiddetle tavsiye ederim. Canınız eğlenmek istiyorsa, tam da Afrika’yı hissetmek istiyorsanız, Afrika stili dekore edilmiş ve Afrika müzikleri yapılan süper bir mekan burası. Oldukça turistik ve lezzetli yemeklerin, güleryüzlü servisin olduğu bir mekan, ancak bu kadar güzellik bir arada olunca genelde talep patlaması oluyor. O yüzden işinizi şansa bırakmayın ve mutlaka gitmeden önce rezervasyonunuzu yaptırın.
Eğer canınız hoş ve güzel tasarlanmış ancak sakin bir yer istiyorsa yine Long Street üzerinde Cuba Restaurant& Bar’ı tavsiye ederim.
Long Streetten uzaklaşıp, daha az turistik bir yer isterseniz Greenpoint üzerindeki Cubana Restaurant’a (9 Somerset Rd, Greenpoint, Cape Town) gidebilirsiniz. Burası akşam saatlerinde güzel müzikler çalıyor ve ışığı loşlaştırıyor. Sadece yemek yemeğe değil, 1-2 kadeh bişeyler içmek için de uğranabilecek güzel bir mekan.
NOT: Hafta sonları alıştığımızın aksine, şehir sessizliğe gömülüyor, genelde her yer kapalı.

Ümit Burnuna giderken;

Mariner's Wharf Restaurant
Ümit burnu Afrika kıtasının  en güney batı ucu olma özelliğine sahiptir, denizden yüksekliği 245 metredir.
Sea Point’ten Camps Bay’e giderken sağınızda birbirinden güzel plajlar ve hemen yolun sol tarafında da birbirinden güzel restaurant ve cafeler görüceksiniz. Burdan aşağı doğru deniz kenarını takip ederken yol üzerinde görülmeye değer pek çok küçük kasaba var. Bunlardan ilki Hout Bay...Durup fotoğraf çekmeye değecek bir manzarası var, özellikle gün batımını burdan izlemenizi tavsiye ederim. Hout Bay’e ümit burnundan dönüşte denk getirebilirseniz gün batımına yakın bi zamanda gidin ve mutlaka Mariner’s Wharf’da yemek yiyin. Hem restaurant’ın hayranlık uyandıran dekorasyonu, hem de güneşin batışını izlemek için denize sıfır konumu ve yemeklerinin lezizliği sizi hayran bırakacak. Fiyatlar Capetown’un alışıla gelmiş uygun fiyatlarının biraz üstünde ama buna kesinlikle değer.

Houtbay’den sonra yol biraz denizden uzaklaşarak içeri doğru girer ve sizi bi anda karşı tarafa sürükler. Karşı kıyıdan aşağı doğru ilerlerken SimonTown’dan geçeceksiniz. Burası da fotoğraf çekmeğe belki durup bir kahve içmeğe değecek, çok şirin bir kasaba..Burdan devam ederken yol üzerinde penguenleri görebileceğiniz tabelayı kaçırmayın.


Ümit burnu Cape of Good Hope ile başlayarak Point of Good Hope’a yani kıtanın en uç noktasına kadar gider. Cape of Good Hope’a arabanızı park edip fünikülerle çıkacaksınız. Üzerinize muhakak mont ya da rüzgarlık almanızı öneririm. Önü uçsuz bucaksız bir yer olduğu için inanılmaz rüzgarlı. Denizdeki dalga boylarının yüksekliği de hayret verici... Burada göreceğiniz fener Güney Afrikanın en güçlü ışığa sahip olan feneridir. Burdan Cape Point'e ilerlediğinizde yol üzerinde devekuşlarını görmeniz mümkün... Güney Afrika’nın en güney batı ucunda bulunduğunuzu belirten ve koordinatlarını gösteren yazının önünde mutlaka fotograf cektirin.
Burdan tekrar Capetown’a çıkarken HoutBay’daki Mariner’s Wharf’ta yemek yemeden önce SimonTown’dan biraz ileride Muizenberg’i göreceksiniz. Deniz kenarındaki renkli kulübeler genelde tüm Capetown’u anlatan kitaplara konu olmuştur, görülmesini tavsiye ederim.

Muizenberg



STELLENBOSCH

Stellenbosch Capetown’a 45 dakika uzaklıkta bir şarap cenneti. Capetown’a kadar gelmişken en az bir gününüzü bu muhteşem kasabayı gezmeye ayırın. Hele ki şarap içmeyi seviyorsanız yüzlerce şarap üretim tadım yerlerinden bir kaç tanesine muhakkak uğrayıp tadına bakın.

Franschoek Motor Museum

Çok az kişi burdan şarap almadan geri döner. Özel olarak tavsiye edeceğim iki yer var; biri Montagu yolu üzerinde şehrin biraz daha uzağında ama görülmeye değer Franschhoek Motor Museum. Burası hem şarap üretim ve tadım yeri, hem de özel bir koleksiyoncunun tamamı kendisine ait olan 1900'lu yılların başından itibaren günümüze kadar yapılmış 320 arabanın  sergilendiği motorlu taşıtlar müzesi.



Sam Amca'nın Dükkanı
Simonsig Şarap Evi
Diğer tavsiye edeceğim şarapevi, dünyaca ünlü bir  Güney Afrika şarap markası olan Simonsig. Aldığı ödüllerden oluşan dekoru ve aynı zamanda şık restaurantıyla görülmeye değer. Tadım esnasında beğendiğiniz şarapları restaurantta yemeginizin yanına da sipariş edebilirsiniz.
Şarap tadım yerlerini gezmekten sıkılınca şehrin merkezine Dorp Street’e inmenizi tavsiye ederim. Sağlı sollu butikler, yöresel afrika işi süs eşyaları satan mağazalar, birbirinden şık cafe ve restaurantlarla çok keyifle yürünecek bir cadde. Bu cadde üzerinde kitabın tavsiyesiyle gidip de beğendiğim orjinal bir mağaza var; "OOM SAMIE SE WINKEL" Sam Amcanın Dükkanı demek...Eğer Stellenbosch’ta bir gece kalabilecek kadar şanslıysanız; gece eğlenmeye oranın yerel bir barına gitmenizi tavsiye ederim. Sabah kahvaltısı için erken uyanın ve R 44 yolundan Betty's Bay'e doğru rotanızı çevirin.


Betty's Bay
 
Sahil boyunca sağınızda denizi takip ederek yaklaşık 40 dakikalık bir yolun sonunda Harold Porter Gardens (yolun sol tarafında tabelasını göreceksiniz) göreceksiniz.
Stony Point
Harold Porter Gardens

Olağanüstü atmosferi ve bitki örtüsünün güzelliği eşliğinde  kahvaltınızı edip, National Botanical Garden'ı ziyaret edin. Ordan çıktıktan sonra hemen yakınında bulunan StonyPoint'te Penguenleri görmenizi tavsiye ediyorum.




KNAYSNA - GARDEN ROUTE

Garden Route için her ne kadar Heidelberg'den başlar deseler de, bence Mossel Bayden itibaren sırasıyla Oudtshoorn, George, Knaysna, Plettenberg, Tsitsikamma asıl görülmesi gereken yerler arasında. Pek çok kitap bu hattın trenle yapılmasını tavsiye ediyor, eminim çok da güzel olur.
Bu rotayı yapmak için mümkün oldugu kadar havanın aydınlık saatlerini tercih etmelisiniz çünkü yol boyu göreceğiniz manzaralar birbirinden güzel ve durup fotoğraf çekmek isteyebileceğiniz güzel noktalar var.


Montagu Springs

 Bu hat geniş vakitte dura kalka, bazı yerlerde durup, konaklayarak en az 3 gününüzü ayırmanız gereken  bir yolculuktur. İster Capetown kıyılarından başlayıp, yolu uzatarak fakat daha deniz kenarından gezerek Mossel Bay'a ulaşın, ister bizim gibi hazır Stellenbosch'dayken ordan hareketle, yine görülmeye değer irili ufaklı Worcester, Montagu gibi birbirinden şirin kasabaları gezerek Swellendam'a kadar R60, sonrasında da Mosselbay'a kadar N2 karayolunu takipedin.




Not: Garden Route'a gidişte ya da dönüşte Montagu'da konaklamak isterseniz, doğayı, kazları, kuğuları iç içe yaşamak isterseniz MONTAGU SPRINGS'i öneririm.

Garden Route'da ilk durak MosselBay; birbirini takip eden birbirinden güzel plajların dizildiği, tatil için gelinebilecek ideal bir koydur. Eğer denize girip güneşlenmeyi seviyorsanız burada en az yarım gününüzü ayırmanızı tavsiye ederim.

Cango Caves
MosselBay'den  R328'i takip ederek denizi arkanıza alıp, içeriye doğru Oudtshoorn'a çıkın. Burası devekuşlarının en populer olduğu, yollarda sıkça "dikkat deve kuşu çıkabilir" ibaresine  rastlayabileceğiniz, görülmesi önerilen bir kasaba. Deve kuşlarının gösterisini izlemek isterseniz HighGate OstrichShow Farm'a gidebilirsiniz. Burada devekuşlarını görmekten başka en önemli yapmanız gereken aktivite Cango Caves'e gitmek. Burası Oudtshoorn'dan 20 km ileride bir mağara. Ama buraya sadece mağara demek büyük haksızlık olur. Binlerce yılda oluşan sarkıt ve dikitler ve sonradan yapılan ışıklandırma muazzam bir görsellik oluşturuyor.
Not: Buraya aksamustu 16.00 dan sonra gelirseniz son turu kaçırmış olabileceğinizden almayabilirler, çünkü ancak rehber eşliğinde  gezebilirsiniz.
Güney Afrika'ya kadar gelip de safari yapmadan dönmeyelim derseniz eğer Cango Caves'den çıkıp Outdshoorn'a dönerken sol tarafta Buffalo Ridge Safari Lodge var. Burası hem doğal yaşam içinde çadırlarda konaklama hizmeti veriyor, hem sabah 09.00 gibi orda olursanız 2 saatlik Safari turuna çıkarıyor, hem de yine bu doğal yaşam içerisinde su aygırlarını, geyikleri seyrederken yemek yieyebileceğiniz bir ortam sağlıyor.


Buffalo Ridge Safari Lodge
Knaysna Garden Route'un en can alıcı yeridir. Deniz kenarında harika bir konumu vardır. Tepeden bakıldığında daha iyi  görebileceğiniz, dünyanın en güzel lagoonlarından biridir.
Knaysna
Knaysna dalmayı sevenler için  sualtı güzellikleri açısından oldukça zengin.Scuba Diving, snorkling ve canoeing en çok tercih edilenleri arasında.
Waterfront Capetown'daki gibi burda da var; cafe, bar, restaurant ve butiklerden oluşan mekanın hemen yanı bot turu yapmak isteyenler için... Buraya kadar gelmişken bot turu yapmanızı tavsiye ederim.
Woodmill Lane Knaysna'nın alışveriş için en populer alışveriş çarşısıdır. Pek çok butik, şık restaurant, cafe ve pub mevcuttur.

Plettenberg Bay
Knaysna'nın yaklaşık 20 km kadar ilerisinde Plettenberg Bay vardır. Burası Güney Afrika'nın en çok tercih edilen tatil beldelerinden biridir. 5 yıldızlı lüks ve şık otellerin yanı sıra pek çok da Bed&Breakfast mevcuttur. Konaklamasanız bile arabayı park edip, kısa bir yürüyüş yapıp, dillere destan plajına göz atmakta fayda var. Plettenberg'den Tsitsikamma'ya doğru ilerlerken yol üzerinde Monkeyland ve Birds of Eden göreceksiniz. Burası içinde asma köprüsü olan tamamen doğal bir orman ve içinde farklı türlerde maymunlar barındırıyor. Lütfen üzerinizde özellikle küpe gibi sallantılı objelerin olmamasına dikkat edin, malum maymunlar son derece atak davranıp, onları üzerinizden alabilir, hatta bunu yaparken istemeden size de zarar verebilir. Burda binbir çeşit kuşu da kafessiz tamamen kendi doğal ortamında görebilme fırsatı bulacaksınız.
Tsitsikamma National Park botanik olarak zengin, çok geniş yüzölçümüne sahip, içinde pek çok hayvanı doğal ortamında barındıran, içinde uzun bir gün geçirebileceğiniz, pek çok aktiviteyle dolu doğal bir park alanı. Burası Garden Route'unuzun da son durağı.


1 yorum:


  1. Hello to every , because I am truly eager of reading this website's post to be updated regularly. It consists of nice information. outlook email login

    YanıtlaSil